11,99 €
inkl. MwSt.

Versandfertig in über 4 Wochen
  • Broschiertes Buch

Victoria Gezegenine önce dört bini askin haydut, katil ve hirsiz tek yönlü uzay gemileriyle sürgün edildi. Bundan elli yil sonra ise iki bin kadar baris yanlisi ayni sürgün kaderini paylasti. Simdi artik Victoriada iki toplum, iki kültür vardi Dünyanin en hirsli, en savaskan ve en kural tanimaz insanlarinin kendi kurallarini acimasizca uyguladiklari Sehir, ve Baris Insanlarinin siddetten, savastan ve sömürüden uzak yasamak amaciyla kurduklari Shantih Kasabasi. Bu iki toplum arasinda catisma cikmasi kacinilmazdi; ne var ki, taraflardan biri catismaktansa yok olmaya bile raziydi... Bana öyle…mehr

Produktbeschreibung
Victoria Gezegenine önce dört bini askin haydut, katil ve hirsiz tek yönlü uzay gemileriyle sürgün edildi. Bundan elli yil sonra ise iki bin kadar baris yanlisi ayni sürgün kaderini paylasti. Simdi artik Victoriada iki toplum, iki kültür vardi Dünyanin en hirsli, en savaskan ve en kural tanimaz insanlarinin kendi kurallarini acimasizca uyguladiklari Sehir, ve Baris Insanlarinin siddetten, savastan ve sömürüden uzak yasamak amaciyla kurduklari Shantih Kasabasi. Bu iki toplum arasinda catisma cikmasi kacinilmazdi; ne var ki, taraflardan biri catismaktansa yok olmaya bile raziydi... Bana öyle geliyor ki erkeklerin zayif ve tehlikeli olduklari nokta, kibirleri. Kadinin bir merkezi vardir, bir merkezdir kadin. Ama erkekler öyle degil, onlar erismektir, uzanmaktir. O yüzden uzanirlar ve bir seyler koparirlar, bunlari etraflarina istif ederler ve ben buyum, ben suyum, bu benim, su da benim, benim ben oldugumu size kanitlayacagim derler. Ve bunu kanitlayayim derken de bir cuval inciri berbat ederler. Romanin acilis bölümünü Tadimlikta okuyabilirsiniz. Acilis Bölümü, s. 5-9 Günesin altinda, agaclardan bir halkanin ortasina oturmustu Lev; bagdas kurmus, basi ellerine egilmisti. Avuclarinin sicak ve alcak cukuruna kücük bir yaratik cömelmisti. Yaratigi o tutmuyordu; yaratik orada durmaya karar vermisti, ya da orada bulunmak ona uygun düsüyordu. Kanatli bir kurbagaya benziyordu. Arkasinda bir tepe gibi katlanmis kanatlari gölgeli cizgilerle bezenmis kül renginde, bedeni ise gölge renkliydi. Basini kafatasinin iki yaninda ve tam ortada birer tane olmak üzere, büyük topluigne basi iriliginde üc altin göz süslüyordu. Yukariya dogru bakan ortadaki göz Levi izleyip duruyordu. Lev göz kirpti. Yaratik degisti. Katlanmis kanatlarinin altindan tozlu, pembemtrak, hurma yapraklarini andiran yapraklar filiz verdi. Bir an icin, pek net olarak secilemeyen tüyden bir topa benzedi yaratik cünkü yapraklar ya da tüyler hatlarini bulaniklastiracak sekilde durmadan titriyordu. Yavas yavas bulaniklik kayboldu. Kanatli kurbaga daha önceki gibi yerinde oturmaya devam ediyordu ama bu kez acik mavi renkliydi. Sol üc ayaginin en gerisindekiyle sol gözünü kasidi. Lev gülümsedi. Kurbaga, kanatlar, gözler, ayaklar yok oldu. Levin avucunda, birkac gölgeli yer haric onun derisiyle ayni renk ve dokuya sahip oldugu icin hemen hemen gözle görünemeyen, pervaneye benzeyen, düz bir sekil cömelmisti. Lev kipirdamadan oturdu. Tek altin gözü Levi gözetlemeye devam eden, kanatli mavi kurbaga yavas yavas ortaya cikti. Avucunun icinden yukari, parmaklarinin kivrimina dogru yürüdü. Alti minicik sicak ayak, bir kavrayip, bir birakiyordu, hafifce ve kusursuzca. Parmaklarin ucunda durdu; sol ve orta gözü gögü tararken sag gözüyle oglana bakabilmek icin basini yan cevirdi. Kendisini bir ok sekline sokup, bedeninin iki kati uzunlugunda, iki adet yari seffaf alt kanat cikartti, uzun ve zahmetsiz bir süzülüsle agac cemberinin gerisindeki günesli bir bayira ucup gitti. Lev Bir biltüneyi agirliyorum. Oglan ayaga kalkarak agac cemberinin disindaki Andreye katildi. Martin bu gece eve varabilecegimizi zannediyor. Umarim haklidir, dedi Lev. Sirt torbasini alarak yedi adamin olusturdugu siranin gerisine katildi. Siradakilerden birinin, daha kestirme olabilecek bir yolu isaret etmek icin baskanlarina seslenmesi veya pusulayi tasiyan ikinci siradaki adamin, baskana saga veya sola dönmesini söylemesi haric, konusmadan tek sira halinde yola koyuldular. Yollari güneybati tarafinaydi. Gidisleri zor olmuyordu ama ne bir patika vardi, ne de bir isaret. Ormanin agaclari cemberler halinde yetismisti. Yirmi ila altmis agac, aciklik bir alanin etrafinda cember olusturacak sekilde diziliyordu hep. Engebeli arazinin vadilerinde agac cemberleri, genellikle ic ice girecek sekilde birbirlerine o kadar yakin yetismisti ki yolculuk yapan biri sürekli olarak, önce karanlik tüylü agac gövdeleri arasindan zorlayarak yol acmak; sonra günesli dairelerdeki süngerimsi otlar arasindan zahmetsizce gecmek ve sonra tekrar gölgelik yapraklar, sik kökler ve gövdeler arasindan gecmek zorundaydi. Dag eteklerinde cemberler birbirinden ayri ayri yetisirdi; bazen yumusak, kaba, kirmizi agac daireleriyle bitmemecesine kaplanmis dolambacli vadiler uzaklara kadar görünürdü. Aksamüstü ilerledikce, bir pus günesi soldurdu. Batidan bulutlar toplandi. Ince ve hafif bir yagmur basladi. Yumusak ve rüzgarsiz bir yagmurdu bu. Yolcularin ciplak gögüsleri ve omuzlari yaglanmis gibi parliyordu. Su damlaciklari saclarina yapismisti. Onlar yollarina devam etti, durmadan bati yönünden güneyi tutturarak. Isik gitgide grilesti. Vadilerde, agac cemberleri icinde hava sisli ve karanlikti. Öncüleri Martin uzun, taslik bir yokusun tepesine varinca, döndü ve seslendi. Birer birer tirmanarak bayirin tepesinde, onun yaninda durdular. Asagida, genis bir nehir, karanlik kumsallar arasinda parlak ve renksiz uzaniyordu. Aralarinda en yaslilari olan Saglam, yukariya en son vardi ve asagidaki nehre bir memnuniyet ifadesiyle bakarak durdu. Selam, diye mirildandi, bir arkadasa söylermis gibi. Kayiklara ne taraftan gidiliyor diye sordu pusulali delikanli. Nehiryukari, diye ortaya atti Martin. Asagi, diye önerdi Lev. Surasi bayirin en yüksek noktasi degil mi, su batidaki yer Bir dakika kadar bunu tartisip, nehirasagisini denemeye karar verdiler. Yola devam etmeden önce kisa bir süre daha, gezegeni birkac gündür göremedikleri kadar genis bir acidan görebildikleri bu bayir tepesinde sessizce durdular. Nehrin ötesinde orman, birbirine girmis sonsuz bir cemberler düzeniyle, alcak bulutlar altinda güneye dogru uzaniyordu. Doguda, nehiryukarisinda, arazi sert bir bicimde diklesiyordu; batida ise nehir, gri bir hat halinde, alcak tepeler arasinda kivriliyordu. Gözden kayboldugu yerde, üzerine zayif bir parlaklik cökmüstü; acik deniz üzerindeki günesin bir belirtisi. Yolcularin arkasinda kuzeye dogru, yolculuklarinin günleri ve millerini olusturan, yagmura ve geceye dogru kararmakta olan orman tepeleri uzaniyordu. Tepelerin, ormanin, nehrin olusturdugu tüm o hudutsuz ve dingin kir manzarasinda ne bir duman izi; ne bir ev