Mahpushanenin ne oldugunu hic bilmezdim, basi yukarilarda gezip, özgürlüge kanat cirptigim ilk yillarda papatyalar ve gelincikler toplar, yesillerden demetler dagitirdim. Benim pencerelerim hep maviye ve yesile acikti. Ne demir parmakliklari vardi, ne tel örgüleri. Kapilar sürgülü degildi. Kilit nedir, pranga nedir bilmezdim. Ve hic kelepce görmemistim... Hic silah patlamamisti yani basimda... Hayattan yarali bulundugum yillarda, her seyin altüst oldugunu görecektim... 12den vurulup kalben yere serildigim günlerde, sicak bir elin bedenime degmesini bekliyordum. Sonra sadece kendim icin yürümeyecektim. Yeryüzü ve gökyüzü dahil her seyi paylasmayi, cirkini ve güzeli tanimak, hayatla kucaklasmak istiyordum. Istedigim her sey benim degil, bizimdi. Tipki digerleri, büyümeye kusanmislarin yaptigi gibi yilki atina binmis, doludizgin gidiyordum. Yildizlara, denizlere, nehirlere, sevgilere ve tabii ki ihanetlere... Dur durak bilmez ve hesaba gelmez hayati baskalarinda aradigimda, dogrusu bu ya, bir hayli sasirmistim. Cektigim cilenin, hesabini verdigim hayatimin isik düsmeyen bölümünün, onlarin yasadiklarinin yaninda bir hic oldugunu fark ettim. Hasret cekmek kadar hasret cektirmek de anlatimda güclük cekilen bir duyguydu. Belki de yakinlara verilmis ama adi konmamis bir cezaydi bu. Hasret cekmek, hasret cektirmek kadar, ihtimal ki, kesinlesmemis bir müebbetti. Onlar kelepceden bilezik, urgandan kolye tasiyorlardi. Hasret satirlari tahdide tabiydi ama sevgilerine gem vurulamazdi onlarin. Hayatin bilinmezligi icinde mevkuf olarak kalmislardi. Oysa cok sey bekledikleri yoktu disaridan. Bana günes, cicek ve bir de resmini gönderden gayri.
Hinweis: Dieser Artikel kann nur an eine deutsche Lieferadresse ausgeliefert werden.
Hinweis: Dieser Artikel kann nur an eine deutsche Lieferadresse ausgeliefert werden.