Devletin kurulusu bireyler icin düzen ve güvenligi olanakli kilsa da siddetin tamamiyla ortadan kalkmasini saglamamistir. Bugün uygar dünyayi tanimlarken siyasal referansimiz genelde liberal ve parlamenter demokrasilerdir; siyasal olanin özünü ise özgürlük ve müzakere kavramlari belirler. Ancak demokrasiler de dahil bütün rejimlerin siyasal alanini olusturan ögeler icerisinde güc karsilasmalarina ve catismalara tanik oluruz. Hannah Arendt, 20 yüzyilin savas ve devrimlerin, dolayisiyla siddetin yüzyili oldugunu ifade eder. Felsefesinde özellikle siddetin ve kötülügün siradanlastirilmasina, günlük yasamin olagan bir parcasi olarak görülmesine itiraz eder. Schmitt, siyasal olanin merkezine gücü yerlestirir. Ona göre bir halk kendini düsman olarak tanimlanan üzerinden tanimlar. Walter Benjamin, hukuk ve adalet arasinda kurdugu iliski ile siddeti mitik, ilahi ve mesiyanik tavir üzerinden okur. Nazi kamplarinda tutsak olmus bir Yahudi olan Levinas, Ikinci Dünya Savasi sirasinda yaratilan siddet ve yasatilan trajedinin temelinin akil ve Ben merkezli Bati felsefe geleneginde oldugunu öne sürer. Ricouerün felsefesinde siddet Ahlaksal sorumlulugu tasiyan kimdir sorusu üzerinden ele alinir. Derrida, yasanin gücü ile siddet arasindaki iliskiye odaklanir. Bu kitap, Schmittten Derridaya baskasi ve siddet kavramlarinin felsefi serüvenini ele almaktadir. Filozoflarin Gözünden serisi tüm okurlar icin kilavuz niteligindedir.
Hinweis: Dieser Artikel kann nur an eine deutsche Lieferadresse ausgeliefert werden.
Hinweis: Dieser Artikel kann nur an eine deutsche Lieferadresse ausgeliefert werden.