
Fususul-Hikem ve Tercüme ve Serhi 4
Versandkostenfrei!
Versandfertig in über 4 Wochen
28,99 €
inkl. MwSt.
PAYBACK Punkte
14 °P sammeln!
Nesrini takdm ettigimiz Fussu l-Hikem Tercüme ve Serhi, 1334-1346 hicr ve 1915-1928 milad yillari arasinda kaleme alinmistir. Müellifi merhum Ahmed Avni Konuk Bey in el yazisiyla olan nüsha Konya Mevlana Müzesi Kütüphanesi nde 3853-3880 numaralarda kayitli bulunmaktadir. Tamami 28 defter olan bu müellif nüshasindan, 4 cilt halinde nesre hazirladigimiz bu eserin ilk cildini tamamlamis bulunuyoruz. Islam tasavvuf ve tefekkür tarihinin en mühim eserlerinden biri olan Fussu l-Hikem in, M. E. Bakanligi tarafindan basilmis bir tercümesi vardir. Gecmis asirlarda yazilmis ve bir tanesi basi...
Nesrini takdm ettigimiz Fussu l-Hikem Tercüme ve Serhi, 1334-1346 hicr ve 1915-1928 milad yillari arasinda kaleme alinmistir. Müellifi merhum Ahmed Avni Konuk Bey in el yazisiyla olan nüsha Konya Mevlana Müzesi Kütüphanesi nde 3853-3880 numaralarda kayitli bulunmaktadir. Tamami 28 defter olan bu müellif nüshasindan, 4 cilt halinde nesre hazirladigimiz bu eserin ilk cildini tamamlamis bulunuyoruz. Islam tasavvuf ve tefekkür tarihinin en mühim eserlerinden biri olan Fussu l-Hikem in, M. E. Bakanligi tarafindan basilmis bir tercümesi vardir. Gecmis asirlarda yazilmis ve bir tanesi basilmis türkce serhleri bulundugu halde son altmis senede bunlarin hicbiri basilamamistir. Cumhuriyet devrinin ilk yillarinda te lf edilmis, fakat yayinlanmamis olan bu serhin, Kütüphane de müellif nüshasi olmasina ragmen, ummun istifadesinden uzak kalmasi, tasavvuf ve tefekkür tarihimiz bakimindan büyük bir kayipti. Bu kaybi telafi etmeyi, müellifin bastiramadigi bu eseri kültürümüze kazandirmayi bir vazfe ve borc telakk ederek nesre hazirlamaya tesebbüs ettik. Gerekli izinleri alarak bu eserin kopyesini te mn ettik. Osmanli devri ile Cumhuriyet devri arasinda ilim, düsünce ve san at sahasinda bir kopuklugun cesitli sebepler dolayisiyla ortaya ciktigi, bu kopuklugun bir kültür bosluguna, hatta buhranina sebep oldugu söylenmekte ve yazilmaktadir. Saniyoruz ki, ilim, tefekkür ve san at sahasinda bu kültür kopuklugunun ve boslugunun doldurulmasinda yapilacak ilk islerden biri, Osmanli devrine ait türkce eserleri dilini degistirmeden bugünkü alfabe ile aynen, Türk müelliflerin yazdigi arapca ve farsca eserlerin ise hem aslini, hem de tercümesini nesr etmektir. Son yillarda edebiyat ve tarih sahasinda bu nevden eserlerin nesredilmesi sevindiricidir. Fakat din ilimleri ve tefekkürü sahasinda, tercüme bir kac eser müstesna aynen basilmis türkce eser yok denecek kadar azdir. Bu türkce eserlerin aynen bugünkü alfabe ile basilmasinin devirler arasi Türk dilinin devamliligini saglamak hususunda pek cok faydasi olacagi süphesizdir. Kültür kopuklugunun en müsahhas örnegi Türk dilinin son 30-40 sene öncesine nisbetle fevkalade degismis olmasidir. Cumhuriyet devrini baslatanlarin türkcesini bile yeni nesiller anlamamaktadir. Bunun caresi anlasilmayanlarin sadelestirilmesi degil, gerek yakin yillarin, gerekse daha uzak devirlerin türkce eserlerini dilini degistirmeksizin aynen vermek, böylece önce dil bagi ve devamliligini saglamak, sonra bu vasita ile kültür köprüsünü kurmaktir. Dilin zamanla degismesi gayet tab bir hadisedir. Elimizdeki Fuss Serhi bunun canli bir örnegidir. Ahmed Avni Bey in kullandigi türkce, kendisinden 300 sene kadar önce Abdullah Bosnev nin ö. 10541644 Fuss Serhi nde kullandigi türkcenin ayni degildir. Fakat bu iki eser arasinda uzun bir zaman gecmesine ragmen bir dil kopuklugu yoktur. A. Avni Bey in eserinin türkcesiyle günümüz türkcesi arasinda altmis senelik bir zaman farki oldugu halde, degisiklik cok büyüktür. Gecmis devirlerin, hatta yakin zamanlarin eserlerini, pek de muvaffak olamayan sadelestirmelerle vermek, bu dil farkinin gittikce artmasina mani olmadigi gibi, kültür kopuklugunu kapatmakta da pek yararli görünmemektedir. Kanaatimizce bu bakimdan daha verimli olabilecek sey, günümüz ilim, fikir ve san at adamlarina, az sayida bile olsalar, gecmis devirlerin türkce eserlerini, bugünkü alfabe ile aynen okuyabilmek imkanini vermektir. Edebiyat fakültelerinde transkripsiyon isaretleriyle nesre hazirlanan eserler sadece türkologlar, tarihciler, yani mütehassislar tarafindan okunmasi lazim gelen eserler degil, Türk ilim, tefekkür ve san atina alaka duyan bütün Türk aydinlari tarafindan okunacak eserlerdir. Mesela XVI. asra ait Fuzl nin Divani türkologlari, yani sahanin mütehassislarini ilgilendirdigi gibi, lisede ögrenim göre siire merakli gencleri veya sair bir elektrik mühendisini de alakadar eder. Su halde, bu misalden hareketle diyebiliriz ki, Türk kültürüyle alakali eserler, yalniz mütehassislari degil, bütün Türk aydinlarini alakadar ettigi icin, onlarin istifade edebilecegi sekilde nesredilmelidir. Iste bu eserler bir yandan Türk dilinin gecmisiyle irtibatini saglayacak, diger taraftan da ilim ve tefekkür baginin daha genis bir cevrede kurulmasinda cok faydali bir rol oynayacaktir. Din ilimleri ve tefekkürü bakimindan buna ilave edilecek bir baska husus daha vardir. Milletimizin on asir boyunca yasadigi Islam medeniyet ve kültürü icinde elde etmis oldugu üslb, netce ve terkipler bilinmezse, müslüman diger milletlerin tercihlerine yönelmesi kacinilmaz bir davranis olarak karsimiza cikmaktadir. Günümüzün din ilim ve kültürü, tarihimizin gecmis devirleriyle irtibatini tam kuramadigi icin, maalesef söz konusu kültür kopuklugundan hissesine düseni bir cok bakimdan agir bir buhran halinde yasamaktadir. Dn düsünce ve san at dallarinda te lif eserlerin tercümelere nisbetle cok az olmasi bu durumun gözle görünür örneklerinden biridir. Dn düsüncenin ana kollarindan biri olan tasavvuf sahasinda Osmanli asirlarinda pek cok türkce eser mevcut olmasina ragmen, son yarim asirda yüksek seviyede te lif eserlerin yok denecek kadar az olmasi da, kültür kopuklugunun üzücü bir netcesidir. Gerek tasavvuf eserler, gerekse bütün diger ilm, fikr ve edeb eserlerin, sahalarina göre bir kac arastirmacinin inhisarinda oldugu düsünülemez. Vaktiyle bu milletin ilim ve fikir adamlarina, münevverlerine hizmet etmek ve onlara hitap etmek icin yazilmis olan eserler, bugünün aydinlarinin dogrudan istifade edebilecegi sekilde takdm edilmelidir. Acem ve yetersiz bir türkce ile bunlari sadelestirmek, müelliflerin görüs ve düsüncelerini az-cok bozmak veya anlasilmaz hale getirmek demektir. Dilin degismesinin ortaya büyük bir güclük cikardigi, okuyucu sayisini ise oldukca azaltacagi muhakkaktir. Fakat bir yabanci bati dilini ögrenmek icin büyük zahmet ve külfetlere katlanan Türk aydini ve ilim adaminin, kendi ana diline ait üc-bes kaide ve üc-bes bin kelimeyi ögrenemiyecegini düsünmek, onlara güvensizlikten baska bir sey ifade etmez. Her seyiyle bir yabanci dili ögrenmeye gayret eden bir kimsenin kendi öz kültürünün mahslleri karsisinda