Kar üzerinde kan lekeleri, tek gözlü ceviz agaclari, kus doguran karincalar, kilise canlari, dile gelen kesikbaslar, sokak ortasinda inciri ikiye bölüp yiyen kadinlar, siki sikiya kapali naylon perdelerle naksedilen kara masallar... Hickusunda, cografyaya, tene, bedene, sokaga, ev iclerine yerlesmis sizilar, kanli yaralar ritmi ve hizi hic durmadan degisen, kesilen, delinen, siirle komsu bir dille tek tek aciliyor. Melike Kocak tüm öykülerinde insan özneyi en gerilere cekip güvercinlerin, sardunyalarin, köpeklerin, kirkayaklarin, sercelerin sesini duymaya, onlarin dilini sökmeye calisiyor. Kolektif felaketlere, kiyimlara bireysel yerinden, ev icinden, birbirine karisan kahve, tarcin, kan ve yanik kokulari arasindan bakarken gündeligin, is görüsmelerinin, cagri merkezlerinin, doktor muayenelerinin yarattigi türlü türlü halin sikintisina kafa tutuyor. Nesterle kesilip cimbizla konmus gibi her kelime yerini buluyor öykülerde; kaygiyi, öfkeyi ve hazzi etraflarini saran onca gürültüden ve karmasadan uzaklastirip merceginin altina koyuyor.
Hinweis: Dieser Artikel kann nur an eine deutsche Lieferadresse ausgeliefert werden.
Hinweis: Dieser Artikel kann nur an eine deutsche Lieferadresse ausgeliefert werden.