Bu calismada Kureys kökenli olmayan bir unsurun, yani Osmanli hanedaninin kendisini hangi gerekcelerle mesru ilan ettigi sorunsalina odaklanilmistir. Burada Osmanli Imparatorlugu örnegi ile bir Islam imparatorlugunun mesruiyet ve riza dinamiklerini nasil sekillendirdigi ve bu sürecin dört asamada nasil tamamlandigi ortaya konulmustur. Birinci asamada, bir tür toplumsal mukaveleye dayanan Islam siyaset düsüncesinin, Allahin halifeligi söyleminin pratigiyle nasil ilah secim teorisine dönüstügü sorgulanmistir. Bu asamada Perso-Grek ögretisinden de esinli olarak, siyasi erk dogrudan hesap verilebilirligi reddetmis ve güclerinin kaynagini dogrudan Allaha yöneltmistir. Ikinci asamada ise egemen sinif, bu teoriyi mesrulastirmak ve gücünü tescillemek icin ulemayi nasil kullanacagini bilmis ve ulemayi devlet kadrosuna eklemlemistir. Artik yeni tip ulema, devletle yatay bir iliski kurma yöntemi yerine, yöneticilerle dikey bir iliski kurmayi secmis ve iktidara boyun egmistir. Abbasilerle baslayan bu sürecte Mansurun sansölyesi olan Ibn Mukaffanin yogun etkisi vardir ve bu etki kendini en iyi patrimonyal iktidarin zirvesini temsil eden 16 asir Osmanlisinda aciga cikarir. Bu anlasilabilir bir durumdu cünkü Ibn Mukaffa, merkeziyetci Iran yönetimi fikrine asinaydi. Ücüncü asamada hükümdarlar bu aygitlar sayesinde cifte hakimiyet rejimini tercih etmislerdir. Siyasal erk, sadece dünyevi bir yönetici olarak degil, manevi bir rehber, Allahin velisi, mehdi ve müceddid olarak halkin karsisina cikar. Bu kavramlar Memun, Timur ve Kanuni tarafindan siklikla kullanilmistir. Son asamada ise hükümdarlar askin emperyal davranis tipini secmis, askinci ve geri cekilmeci davranis tarzini benimsemislerdir. Bu calisma, Kanuniden örnekle aslinda Islam, Perso-Grek, Türk-Mogol ve Akdeniz kültürlerinin kümelendigi bir havzada entelektüel düsüncede ideal ve mesru egemeni sorgular.
Hinweis: Dieser Artikel kann nur an eine deutsche Lieferadresse ausgeliefert werden.
Hinweis: Dieser Artikel kann nur an eine deutsche Lieferadresse ausgeliefert werden.