Kadinlar gelip geciyordu gözünün önünden. Sarisin, renkli gözlü kadinlar. Daraya bakarken degisiyordu o ugruna ölünesi gözler. Kirmizi, kipkirmizi alev topu olup ates saciyordu her bir göz. Dara o ateslerin arasinda yaniyor, kendini kuma atiyordu ama kum da en az kadinlar kadar yakiyordu gencin bedenini. Ojeli parmaklar, rujlu dudaklar, irili ufakli memeler, uzunlu kisali bacaklar, killi koltuk altlari, yagli göbekler, ayva göbekler, kuru kalcalar, türlü türlü apisaralari... Kadina dair her organ fosforlu isiklariyla Daranin cevresinde halay cekiyordu. Bütün kadinlardan nefret ediyordu. Kadinlar da kum gibi piriltiliydi, kadinlar da kum gibi kaygan ve kaypakti. Doludizgin bir rüzgar esiyordu Daranin kiyilarinda... Bir tarafta Delikli Dagin gazabindan kacan Dara, diger tarafta her seye ragmen düslerinden caymayan Meryem... Onlari caresizlikler icinde birakan kültürleri, cografyalari ve yasamin bilinmezlikleri oldu. Ne var ki ayni caresizlik, bir gün en güclü ümitleri olarak cikacakti karsilarina ve felakete sürüklenen yasamlari Bitti dedikleri yerde umulmadik sekilde yeniden yazilmaya baslayacakti. Hikaye boyunca Ahmet Kayanin Kum Gibi sarkisini dinlemeye devam ederken, imkansizlarin nasil da mümküne dönüsebilecegine, buruk bir tebessümle taniklik edeceksiniz...
Hinweis: Dieser Artikel kann nur an eine deutsche Lieferadresse ausgeliefert werden.
Hinweis: Dieser Artikel kann nur an eine deutsche Lieferadresse ausgeliefert werden.