Dünyayi, yasadigim cografyayi, insanlari, sesleri, renkleri, kokulari velhasil cevremde var olan tüm canlilari algilayip, tanimaya basladigim dönemlerde, onun ismini de duymustum. Siirtte dogup büyüdügüm evin yani basindaki degirmen irisi un fabrikamizda, ordu icin ögütülen bugdayi korumakla yükümlü askerlerle yaptigim hos sohbetlerde, Koceroyu eskiya diye tanimliyorlardi. Ayni evimizin yaninda belirli dönemlerde konaklayan göcer Kürtler de, onu peygamberlestirip, adeta koruyucu melekleri gibi görüyorlardi. Koceroyu cok merak ediyordum. O dönem Siirt hükümet tabibi olan dayim Vehip Arikan, bir keresinde onu tedavi ettigini söylediginde, saatlerce dayimin pesinden ayrilmayip, sorular sormus, onu minik beynimde adeta dört boyutlu bir hale dönüstürmüstüm. Iri yari, masallardaki pehlivanlar gibi güclü kuvvetliydi. Tipki asker agabeylerin ellerinde tanidigim mavzer tüfeklerinden tasiyordu. Mermi seritleri vücudunu capraz bir sekilde sariyordu. O, benim icin bir devdi adeta. Ayni dönemde, yine onun kadar ünlü Hamidolar, Hekimolar vardi. Bence, hicbiri Kocero gibi degildi. En azindan benim kafamda. Haksizliga karsi bas kaldirip, cografyamin vahsi daglarinda o yandan bu yana gezinen, ugruna savastigi namusu, onuru icin bölgedeki feodallere karsi gelen ve ne yazik ki, feodallerin yanindaki devlet güclerini de karsisina almak zorunda kalan bir Kocero... Onunla hicbir zaman tanisamadim. Kitabinda tanimayi düsündügüm bu yigidin yanina sokulmus, dünyasina girmis ve o dönemlerde benim kafamdan gecen sorulari kendi diliyle anlatan Mehmet Ali Izmiri okuyun. Okuyun ve kendinizi benim cografyamin kekikler, ickinlar, bittimlarla dolu daglarini, o daglarin eteklerindeki yasami icinize iyice cekin.
Hinweis: Dieser Artikel kann nur an eine deutsche Lieferadresse ausgeliefert werden.
Hinweis: Dieser Artikel kann nur an eine deutsche Lieferadresse ausgeliefert werden.