Kendini en degerligi hissettigi yerde, annesinin hazirladigi, essiz güzellikte yemek ve salatalarin süsledigi coskulu bir sadeligin hâkim oldugu sofranin basindaydi.
Yasadigi stresli hayatin yogunlugundan, haftada bir gecesini de olsa firsat bulup ailesiyle geçirmeye çalisiyordu.
Zeytinyagli sarmalardan basladi, kendisini tutamayarak. Bir, iki, üç; yedikçe yiyordu. Öyle ki masanin ortasina konan tabaktaki sarmalarin tamamini tek seferde yiyebilirdi. Lokmalari iyice çignemenin zamani henüz gelmemisti. Kendisine hâkim olmaliydi. Lakin siradaki yemekleri üzerse bir daha göremeyebilirdi. Zira az evvel önüne konan mercimek çorbasi solugunu kesmis, enfes bir kokuyu burundan tüm bedene kadar tasiyan dumanini baska yönlere dogru yollamaya baslamisti bile. Çatalini suçluluk duyarcasina bir kenara birakmisti.
Pinarindan kopup asil yatagi olan sindirim borusundan bir anda asagiya dinlenip dagilma yeri olan midesine dogru inen çorbanin yakici güzelligi vücuduna yayilmaya baslamisti.
Masanin bir kenarina ilistirilen çömlek fasulyenin kokusu 'yavas ben de buradayim' dercesine kendini hissettirmisti. Her zamanki gibi annesinin servisini beklemeye takati kalmamisti. Yemege dogranan löp etler ayni büyüklükte, tam bir oranti içinde istedigi gibi bol ve kivaminda pismis, agizda eriyip incitmeden, hissettirmeden yol aliyorlardi.
Arada annesinin maharetli ellerinden çikmis, acurdan yapilmis tursudan tatmadan geçemiyordu. Annesi gibi maharetli bir kadin olmanin dünyada basarilabilecek en son sey oldugunu düsünürdü hep.
Nar gibi kizarmis tavukgögsü, tane tane ve bembeyaz, tereyagi kokusuyla bezenmis pilavla müthis bir birliktelik olusturuyordu.
Bundan daha incesi olamaz dedirten bir kivamda dogranmis marullarin esliginde, tam istedigi gibi bol limon ve elde yapilmis nar eksisiyle doyurulmus mevsim salatanin görüntüsü sofrayi ayri bir cazibe merkezi haline getirmisti.
Babasinin "Anlat bakalim haftan nasil geçti?" gibi mola verdirme amaçli sorularini duymamazliktan geliyor, bu muhtesem tabloyla arasina hiçbir seyin girmesine müsaade etmiyordu.
Annesinin "Gönlünü söyle yakisikli, aile terbiyesi görmüs, ailemize layik birine, yemege kaptirdigin gibi kaptirsaydin ne olurdu sanki..." yollu takilmalarini "Sikildin benden herhalde..." deyip geçistiriyordu.
Yasadigi stresli hayatin yogunlugundan, haftada bir gecesini de olsa firsat bulup ailesiyle geçirmeye çalisiyordu.
Zeytinyagli sarmalardan basladi, kendisini tutamayarak. Bir, iki, üç; yedikçe yiyordu. Öyle ki masanin ortasina konan tabaktaki sarmalarin tamamini tek seferde yiyebilirdi. Lokmalari iyice çignemenin zamani henüz gelmemisti. Kendisine hâkim olmaliydi. Lakin siradaki yemekleri üzerse bir daha göremeyebilirdi. Zira az evvel önüne konan mercimek çorbasi solugunu kesmis, enfes bir kokuyu burundan tüm bedene kadar tasiyan dumanini baska yönlere dogru yollamaya baslamisti bile. Çatalini suçluluk duyarcasina bir kenara birakmisti.
Pinarindan kopup asil yatagi olan sindirim borusundan bir anda asagiya dinlenip dagilma yeri olan midesine dogru inen çorbanin yakici güzelligi vücuduna yayilmaya baslamisti.
Masanin bir kenarina ilistirilen çömlek fasulyenin kokusu 'yavas ben de buradayim' dercesine kendini hissettirmisti. Her zamanki gibi annesinin servisini beklemeye takati kalmamisti. Yemege dogranan löp etler ayni büyüklükte, tam bir oranti içinde istedigi gibi bol ve kivaminda pismis, agizda eriyip incitmeden, hissettirmeden yol aliyorlardi.
Arada annesinin maharetli ellerinden çikmis, acurdan yapilmis tursudan tatmadan geçemiyordu. Annesi gibi maharetli bir kadin olmanin dünyada basarilabilecek en son sey oldugunu düsünürdü hep.
Nar gibi kizarmis tavukgögsü, tane tane ve bembeyaz, tereyagi kokusuyla bezenmis pilavla müthis bir birliktelik olusturuyordu.
Bundan daha incesi olamaz dedirten bir kivamda dogranmis marullarin esliginde, tam istedigi gibi bol limon ve elde yapilmis nar eksisiyle doyurulmus mevsim salatanin görüntüsü sofrayi ayri bir cazibe merkezi haline getirmisti.
Babasinin "Anlat bakalim haftan nasil geçti?" gibi mola verdirme amaçli sorularini duymamazliktan geliyor, bu muhtesem tabloyla arasina hiçbir seyin girmesine müsaade etmiyordu.
Annesinin "Gönlünü söyle yakisikli, aile terbiyesi görmüs, ailemize layik birine, yemege kaptirdigin gibi kaptirsaydin ne olurdu sanki..." yollu takilmalarini "Sikildin benden herhalde..." deyip geçistiriyordu.
Dieser Download kann aus rechtlichen Gründen nur mit Rechnungsadresse in A, B, CY, CZ, D, DK, EW, E, FIN, F, GR, H, IRL, I, LT, L, LR, M, NL, PL, P, R, S, SLO, SK ausgeliefert werden.