9,99 €
inkl. MwSt.

Versandfertig in über 4 Wochen
  • Broschiertes Buch

Ikinci Dünya Savasi sonrasi dünya kapitalizminin hegemon ülkesi haline gelen ABD hizla irtifa kaybediyor. O tarihlerde dünya ekonomisinin yarisina hükmeden Washington bugün küresel üretimin ancak yüzde 18ini gerceklestirebiliyor. Politik etki gücünde, ideolojik inandiriciliginda da asinma gözleniyor. Bu sebepledir ki kahredici bir askeri güce sahip oldugu icin daha da saldirganlasiyor. Ikna ve riza yerine, bugün giderek daha fazla siddet, güc ve baskiya basvuruyor. Buna karsilik Cin öncülügünde Dogunun sessiz ve kararli yükselisi sürüyor. Batidan Doguya refah ve ekonomik güc kaymasi görülmemis…mehr

Produktbeschreibung
Ikinci Dünya Savasi sonrasi dünya kapitalizminin hegemon ülkesi haline gelen ABD hizla irtifa kaybediyor. O tarihlerde dünya ekonomisinin yarisina hükmeden Washington bugün küresel üretimin ancak yüzde 18ini gerceklestirebiliyor. Politik etki gücünde, ideolojik inandiriciliginda da asinma gözleniyor. Bu sebepledir ki kahredici bir askeri güce sahip oldugu icin daha da saldirganlasiyor. Ikna ve riza yerine, bugün giderek daha fazla siddet, güc ve baskiya basvuruyor. Buna karsilik Cin öncülügünde Dogunun sessiz ve kararli yükselisi sürüyor. Batidan Doguya refah ve ekonomik güc kaymasi görülmemis bir tempoda devam ediyor. Evet, Cin belki model alinacak bir sosyalizm deneyimi sergilemiyor, ne var ki basarili bir ulusal kalkinma deneyimi olarak parmak isirtmayi basariyor. ABD bu nedenle Barack Obama döneminden baslayarak, önceligi Ortadogudan kaydirarak hem askeri hem ekonomik bir tehdit olarak gördügü Cini kusatmaya verdi. ABDnin hegemonyasindaki bu zayiflama, kolektif emperyalizmin ana merkezleri Washington-Brüksel-Tokyo arasindaki uyumsuzluklari da belirginlestirdi. Kapitalizmi yaymak, buna uygun politikalari tasarlamak ve NATO üzerinden askeri fonksiyonlari üstlenmek seklinde özetlenebilecek liderlik rolü de sallantiya girdi. Tüm tarihsel deneyimlerin gösterdigi gibi 21. yüzyildaki bu gecis süreci de sarsintili, savas ve catismalarla yüklü bir bicimde seyrediyor. Ibrahim Varli iste bu deneyimi, Latin Amerikadan Asya-Pasifike, Ortadogudan Dogu Avrupaya, Orta Asyadan Afrikaya uzanan genis bir perspektifle irdeliyor. Bu arada Neo Osmanliciligin stratejik sefaletini teshir sorumlulugunu da ihmal etmiyor. Genc bir arastirmaci gazetecinin akici bir dille, canli örneklerle, yer yer alandan gözlemlerle, emperyalizmin günümüzdeki suretini nasil aksettirdigini merak edenlere Ortadogudan Latin Amerikaya, Asya-Pasifikten Avrasyaya Hegemonya Savasi kitabini okumalarini hararetle öneririm.